Şimdi ne olacak?
BAAS rejimleri, Irak ve Suriye’de 1963’te askeri darbelerle, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle ayakta kalmış, askeri darbelerle iş başına gelmiş iktidarlardı. Suriye’de Sünni çoğunluğu olan bir toplumda Şii bir iktidar, Irak’ta esasen Şii bir toplumda Sünni bir iktidar Irak’ta yıllarca varlığı sürdürdü. İkisi de zalim diktatörlük örnekleri ortaya koydu. Son BAAB kalıntısının Suriye rejiminin yıkılması siyasi tarihi açısından önemli bir andır.
Arap Baharı ile başlayan isyana, rejimin 13 yıldır direnmesi herkesin malumu.
Yine biliniyor ki Esad’ın bunca yıl ayakta kalması, Akdeniz’e, sıcak denize açılmak isteyen Rusya’nın desteği ile Irak’tan Lübnan’a, oradan Suriye’ye Şii ve Alevi gruplar üzerinden bir egemenlik alanı politikası izleyen İran’ın desteğiyle mümkün oldu. Ukrayna Savaşıyla Rusya’nın enerjisinin tükenmesi, Gazze Savaşı sonrası İran’ın İsrail karşısında zor duruma düşmesi, bu iki ülkenin Esad’a destek verme kapasitesini ortadan kaldırdı. Bu durum, rejimin çökmesine yol açtı.
Bu bize ne anlatıyor?
Her şeyden önce Orta Doğu’daki güvenlik mimarisinin, siyasi dengelerin değiştiğini anlatıyor.
Değişimin ilk ayağını zaten biliyor ve izliyoruz. İsrail’in askeri hamleleri, Ortadoğu’da her yerde İran’a ya da Hamas ve İran’a yakın İslami hareketlere saldırması bölge dengelerini değiştirdi. Düne kadar İran gibi büyük güç kabul erilen devletler Zemin kaybetmeye başladı. İsrail gibi ülkeler ise ABD desteğiyle öne çıktı. Şimdi, artık İsrail ile İran ilişkisi İsrail’in lehine, Amerika ile Rusya ilişkisi, Amerika’nın lehine seyredecek gibi görünüyor. ABD’nin İran’la karşı kavgasında İsrail en büyük destekçi haline geliyor. Hem Rusya hem de İran, bölgedeki güvenlik mimarisinin belirleyici oyuncuları olmaktan çıkıyorlar.
Benzer bir değişim Suriye bakımında da söz konusu.
Suriye çok katmanlı bir yer. Birbirleriyle dost olan, ertesi gün düşman olabilen aşiretler, geleneksel yapılar, farklı İslami örgütler ve birden fazla uluslararası gücün çıkarlarının çatıştığı bir ülke. İsrail, her şeye rağmen, Rusya, İran ve Çin’in bu ülkede bazı çıkarları olduğu ve Akdeniz’e çıkma arayışlarının bulunduğu biliniyor. Türkiye ise bütün bu dinamikler göz önünde bulundurulduğunda, Suriye’de bir dizi çatışmanın ortasında.
Şimdi soru şu: Suriye’de nasıl bir rejim tesis edilecek…
Şu anda Suriye’deki iç savaşa son verdiği belirtilen HTŞ, geçmişte El-Kaide bağlantılı bir yapı iken, bugün daha çoğulcu bir yaklaşım sergilediğini ve farklı inanç gruplarının varlığını kabul ettiğini açıklıyor. Ancak bu yolu sürdürülebilir kılıp kılamayacağı henüz belirsiz. İstikrar sağlanamazsa, Türkiye’nin bu bölgede de söyleyeceği sözler olacaktır. Bu durum, Suriye’de nizamın nasıl ve kimler tarafından kurulacağı sorusunu Türkiye açısından oldukça kritik hale getiriyor. HTŞ’nin tek başına yönetici olmayacağı açık. Muhtemelen başka gruplarla ittifak yapacaklar. Ancak bu grupların kim olacağı önemli bir tartışma konusu. PKK’nın bu gruplar arasına katılma isteği olası, ancak Türkiye, PKK’nın Suriyeli olmadığını belirterek buna karşı çıkacaktır. Bu tür tartışmalar ve Suriye’nin statüsü hem Türkiye hem de diğer ülkeler için gündemin ana başlıkları arasında yer alacak gibi görünüyor.
İşin diğer ayağı ise Rojava, Kürt meselesiyle ilgili.
O da bir sonraki yazıya